Bütün hayatı, akademik, iktisadi ve siyasi başarılarla dolu olan Milli Görüş hareketinin Merhum Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı anlatmak çok kolay bir mesele değildir. Dünya tarihinde yaşamış, cümlelere sığdıramadığımız müstesna şahsiyetlerden biri de şüphesiz Erbakan hocadır. Erbakan hocanın akademik camiadaki başarıları ve ortaya koyduğu tezler, yalnız Allah rızası için büyük bir aşk, azim ve heyecanla yürüttüğü siyasi hayatı, ülkemize kazandırdığı iktisadi bakış açısı ve sanayileşme anlayışı, Kıbrıs’ın fethi, Cumhuriyet tarihinin ilk ve tek denk bütçesini gerçekleştirmesi, dış politikada D-8 (İslam Birliği) gibi bir büyük organizasyonu oluşturması, manevi alanda ülkemizi ve İslam dünyasını taşıdığı nokta ve buna benzer daha nice başarılarını anlatmak için ciltler dolusu eser yazıldı ve yazılmaya da devam ediyor. Biz bu yazımızda Erbakan hocanın ülke insanına, islam dünyasına ve bütün insanlığa bir ders niteliğinde yaşayarak anlatmaya çalıştığı barış ve uzlaşı alanındaki temel düşünce ve çalışmalarından bahsedeceğiz.
Öncelikle Erbakan hocanın siyasete Konya’dan bağımsız milletvekili olarak girmesinin ve üç milletvekili alacak bir oyla seçilerek meclise girmesinin, zamanın Türkiye’sinde şöyle bir etkisi oldu; o güne kadar sindirilmiş, elinden tüm yetkileri alınan, tamamen kendi günlük çalışma ve aile hayatına hapsedilmiş, bir banka memurunun dahi karşısında titreyerek konuşan mazlum bir halk ve özellikle İslami kesim vardı. Erbakan hocanın takunyalı diye tabir edilen, abdesinde namazında, aynı zamanda bir makina profesörü olan siyasi söylemlere sahip şuurlu bir Müslüman olarak siyasal alana çıkması ve milletvekili olarak meclise girmesi adeta bir şok etkisi oluşturdu. Milletimiz tabir yerinde ise yenilmişlik psikolojisinden kurtuldu. Kendisi, tarihi, inancı ve İslam’ın güzellikleri ile barışmasına vesile oldu.
Erbakan hocanın bağımsız milletvekili olarak meclise girmesi ve orada yaptığı konuşmalar ile adeta bir devrim niteliğinde değerlendirebileceğimiz, “bireyden bütün insanlığa toplumsal barış” sürecinin fitili ateşlenmiş oldu. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük toplumsal uzlaşmalarına imza atmış olan Erbakan hocanın yaşantısından, söylemlerinden ve uygulamalarından bazıları ile konuya biraz daha açıklık getirmeye çalışalım. Evvela Erbakan hoca bir konuya izahat getirirken, yada bir sorunu dile getirip onun çözüm yollarını anlatırken meselenin kökenine iner ve sorunu kökünden çözme yolunu tercih ederdi. Bu sebepten dolayı, insanların bir takım dünyevi ilimleri, felsefi akımların söylemlerini kullanarak ekonomik, siyasi ve sosyal olaylar karşısındaki çözüm önerilerini her zaman beyhude gayretler olarak görmüş çözümün ancak insanı ve alemleri yoktan var eden, insanın iki cihan saadetinin kurallarını Kuran-ı Kerim ile bizlere ulaştıran ve Efendimiz Aleyhisselam ile bu kanunların, emir ve yasakların, hayat nizamımızın en güzel uygulamasını bizlere ulaştıran Cenab-ı Allah’tan olduğunu anlatmıştır. Konunun muhatabı insandır, insanı hayvandan ayıran özelliklerin başında aklı ve düşünme yeteneği gelir. Yani, akıl penceresinden, vahyin riyasetinde, Peygamberimizin uygulamasıyla bakılmadan önerilen tüm çözümler karanlıkta kibrit yakarak yol almaya benzer. Erbakan hoca aklı şu şekilde anlatır;
“Akıl; bir mukayese ve muhakeme aracı, yani karşılaştırma ve karar verme kabiliyetidir. Ancak, islamsız akıl, tek başına ilk ve mutlak doğruları bilemez, hayrı ve şerri tayin edemez. Önemli olan aklın temelindeki zihniyettir. Akıl, islam ve imanın emrinde olursa en büyük nimet, nefsin ve şeytanın elinde olursa en büyük felaket olur. Felsefelerin ve filozofların birbirini inkarı, ideolojilerin devamlı çatışması, beşeri kanun ve nazariyelerin eskimesi ve değişmesi, hatta yapılan ilaçların bile bir müddet sonra yan tesirlerinin anlaşılması hep bu yüzdendir. İslamsız bütün nimetler ve saadetler eksiktir, yetersizdir. Bu nedenle; ‘bugün dininizi ikmal ettim ve nimetlerimi tamamladım.’ ayeti en son indirilmiştir.”
Yani toplumsal uzlaşmayı sağlamak bir takım –izm’lerin peşinde sürüklenerek değil ancak İslam’ın kurallarına uygun yaşamakla mümkündür. Salt akılla bırakın toplumsal uzlaşmayı, iki kişinin dahi uzlaşması mümkün olmaz. Toplumsal uzlaşı dediğimiz İslam’da olmayıp sonradan insanların bulduğu bir şey değildir. İnsanın ve yaşadığı toplumun ihtiyacı olan tüm müsbet ilimler zaten İslam inancında vardır. Erbakan hocanın bir büyük özelliği de bu ilimleri Kuran ve Sünnetten çıkararak bugüne tefsir etmiş olmasıdır. Şimdi de bu bağlamda, “İslam” kelimesinin ne ifade ettiğine, toplumsal barış için gerekli olan ilmin tarifinin ne olduğuna ve diğer sosyal dinamikler hakkında Erbakan hocanın tespitlerine bir göz atalım;
“Bilindiği üzere İslam kelimesi silm ve selamdan gelmektedir. Silm ve selam barış demektir ve bizim peygamberimiz de bütün alemlere rahmet olarak gönderilmiştir. İslam demek; ilim, çağdaşlık, sosyal adalet ve adil düzen demektir. ‘İlim Çin’de dahi olsa alınız.’ Hadisi İslam’da ilmin ne kadar önemsendiğini ortaya koymaktadır. ‘İki günü denk olan zarardadır.’ Buyuruyor Efendimiz Aleyhisselam. Ne olacak o zaman? Her gün daha ileriye gideceğiz. Yani ilericilik ve çağdaşlık asıl İslam’ın bir sıfatıdır. Onsuz ileri gidilemez. O herkesi en ileriye götüren, en güçlü motordur. Öbür taraftan ‘Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.’ Hadisi sosyal adalete gönderme yaparken, ‘Kendisi için istediğini mümin kardeşleri için de istemek’ düsturu, müthiş bir adil düzen fikri ortaya koymaktadır. Dolayısıyla saadet için ne lazımsa hepsi İslam’da vardır. Efendimiz Aleyhisselam da bunun öncüsüdür.”
İslam dini hakiki manada bilinir ve Peygamberimizin Aleyhisselam uygulamaları dahilinde anlaşılmaya çalışılırsa fert, cemaat ve toplum bazında tüm sorunlarımızın çözüm yollarını da bulmuş oluruz. Şimdi, birey olarak toplumsal uzlaşmanın önündeki en büyük engel nedir ona bakalım. Toplumu oluşturan her bir şahıs, menfaati, kin ve hasedi öldürmenin birinci vazifesi olduğunu bilmeli. Bunu gerçekleştirmek için ise, kardeşlik inancını, iyilik yapma ve kötülükleri ortadan kaldırma gayretini ortaya koymak zorundadır. Bu bağlamda Erbakan hoca özet olarak şunları söylemiştir;
“Bizim inancımızda kimse kendisi için yaşamaz, kardeşi için yaşar. Menfaati öldürmenin yolu budur. Hadisi şerifte de buyrulduğu gibi, ‘Gerçek iman sahibi kişi, kendisi için sevip istediğini mümin kardeşi için de isteyendir.’ Çünkü; ‘insanların hayırlısı insanlara faydalı olandır.’ Ancak, iyilik kendi kendine olmaz. İyilik çalışmakla olur cihat etmekle olur.”
Toplumsal uzlaşmanın şartlarından biri de insanın bizzat ve bilinçli bir şekilde duyarlı olması ile alakalıdır. İnsan çevresinde yaşanan olaylara karşı duyarsız davranmamalı, üzerine düşeni yerine getirmeli ve sorunları çözümlerini bulmak için tüm yolları denemelidir. Hiçbir başarı tesadüfen oluşmamıştır. Toplumu oluşturan fertlerin her biri çalışarak, organize olarak Hakk’a dayalı barış, uzlaşı ve huzurdan beslenen adil bir dünyayı kurmakla görevlidir. Ancak Hakk’ın hakim olduğu bir dünyada kitlesel bir barış, huzur ve uzlaşma ortamından bahsedilebilir. Bu konuda Erbakan hoca şunları söylemiştir;
“İnsan, çevresinde ve ülkesinde olup bitenlerle ilgilenmek ve kötü gidişi düzeltmeye çalışmakla görevlidir. Hakkın hakimiyeti için çalışmamakla, batılın hakimiyeti için çalışmak arasında fark yoktur. Milli görüşçülerin en önemli görevi; saadetin beş temel şartı olan barış ve kardeşlik, hak ve özgürlükler, adalet, refah ve saygınlık alanında vatanımızı yaşanabilir örnek bir ülke haline getirmektir. Bu işi başarmanın aşamaları vardır; inanç, bilgi, plan, program, kadro, takip ve intaç yani sonuçlandırma.”
Toplumsal uzlaşmaya karşı yürütülen tüm algı yönetimleri ve propagandalar başta olmak üzere yaşanılan tüm sorunların planlı ve programlı birer dayatma olduğu bilinmelidir. Sadece eğitim sistemimize baktığımızda bile akla hayale sığmaz öğrenmeme yöntemlerinin uygulandığını görüyoruz. Öyle ki, bugün 7-8 sene İngilizce eğitimi alıp İngilizce konuşamayan öğrenciler, ülkemizin adı ‘Milli Eğitim’ olan eğitim öğretim süreçlerinden geçiyor. Siz toplumları İslami değerlerden uzaklaştırdıktan sonra, onlara her türlü kötülüğü yapabilir ve yaptırabilirsiniz. Uzlaşma kavramı şöyle dursun her türlü kargaşa, kavga ve kaos ortamları zaten kendiliğinden ortaya çıkmış olur. Bu konular ile alakalı ise Erbakan hoca şunları söylemiştir;
“Tarihteki olayların sebeplerini anlayabilmek için, yeryüzünde olayların tesadüfen cereyan etmediğini idrak etmek gerekir. Bugün bir kısım gençliğimiz değerlerimizden uzaklaşarak -izm’lerin peşinden gidiyorsa, materyalist, anarşist oluyorsa, hippiliğe ve gayri ciddi yaşayışa özeniyorsa, anaya, babaya asi oluyorsa, bütün bunların sebebi körü körüne yürütülen batı taklitçiliğidir. Bugün bir bakıma, kendi maarif sistemi kendisi için insan yetiştirmeyen tek millet haline geldik. Öğretim müfredatlarına kendi tarihimizi kötülemek, yok farz etmek, küçük göstermek için her şeyi koyduk.”
Buraya kadar saydığımız tüm önermeler bir tarafa, İslam dininin insana verdiği haklara bir baksak bu bile toplumsal uzlaşmanın nasıl ve ne şekilde olması gerektiğinin izahı olarak hepimize yeter. İslam dininin dünyaya kazandırmak istediği barış huzur ve uzlaşı kültürü sadece Müslümanları hedef almaz aynı zamanda Müslüman olmayan tüm insanların da eşit haklara sahip huzur dolu bir hayat sürmesine zemin hazırlar. Dil, din ve ırk ayrımı gözetmeden bütün insanlığı kapsayan dünya anlayışını İslam dininden başka hiçbir inanışta bulamazsınız. Bu noktada da Erbakan hocanın söylemleri ile konuya bir göz atalım;
“İslam dininde, hangi inançtan, hangi soydan olursa olsun bütün insanlık doğuştan gelen ve değişmeyen haklara sahiptir. Bunlar peygamberlerin öğrettiği haklardır. Herkesin ifade hürriyeti, öğrenim hürriyeti, örgütlenme hürriyeti, yaşama hürriyeti, ibadet etme hürriyeti vardır. Bu hürriyetlerde bir noksanlık varsa o ülkede insan haklarından bahsedilemez. Bunlar temel insan haklarıdır. Hak dediğimiz zaman bunu böyle kabul edeceğiz.”
Toplumsal uzlaşmanın sağlanması bağlamında en temel sloganlar da yine merhum Erbakan hoca tarafından yıllar önce tarihin sayfalarına altın harflerle kazınmıştır. Bunların ilki, baştan beri özetlemeye çalıştığımız ve nihai bir ilahi çözüm önerisi olan İslam’ın kulaklarımıza fısıldadığı “Önce ahlak ve maneviyat” sloganıdır. Diğeri de yine inancımızın gereği olarak tüm insanları yaratıldıklarından dolayı sevmek zorunda olduğumuzu, Müslüman kardeşlerimizi de imanımızın gereği olarak sevmekle yükümlü olduğumuzu ifade eden “sevgi ve kardeşlik” sloganıdır.
Tüm bu saydığımız temel İslami kaidelerle desteklenmiş söylemler ışığında Erbakan hocanın bizzat kurumsal olarak gerçekleştirdiği başarılardan bazı örnekler verirsek konumuz biraz daha netlik kazanmış olur. Erbakan hocanın kapsayıcı üslubu ile “Bu milletin tamamı inançlıdır. Üstündeki külü üfleseniz altından iman çıkar.” Söylemi, ayrıştırılan, koparılan taraflarımızı ve çeşitli şer odaklar aracılığı ile ifsat edilmiş gençlerimizi tekrar bir araya getirme ve iletişim kanallarını açma gayreti ile dile getirilmiştir. Ülke evlatlarını bir defa dahi olsun onları ayrıştıracak kutuplaştıracak söz söylemeden, her zaman sevgi ve hoşgörü ile yaklaşarak potansiyel birer diyalog adamı olarak lanse etmesi onun toplumsal uzlaşı çalışmalarında bıraktığı önemli miraslardandır.
Yine Cumhuriyet tarihinde ilk defa “Bizim Türk-Kürt diye bir meselemiz yoktur.” diyen Erbakan hocadır. Sadece Türk-Kürt değil, bu topraklarda yaşayan her kesim, inanç ve ideolojiye sahip insanı ayırt etmeden birlikte yaşama idealini sağlam İslami argümanlarla ortaya koyan Erbakan hocadır. Günümüzde halen devam eden terör olaylarının asıl kaynağının dış güçler olduğunu, ırkçı emperyalizmin kardeşlerimizi kullanarak terörü körüklediğini, bizim ancak İslam Kardeşliğini tesis ederek teröre karşı gelebileceğimizi en gür seda ile dile getiren Erbakan hocadır.
26 Ocak 1974 tarihinde Türkiye’de bir ilk daha gerçekleşmişti. Milli Selamet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi koalisyon kurarak 37. Türkiye Cumhuriyeti hükümetini kurarak yolda yan yana yürümesi bile mümkün olmayan iki kesimi bir araya getirmiş oldular. Bu ve buna benzer kurumsal uzlaşıların, özellikle siyasal alandakiler olmak üzere diğerlerine göre kitlesel etkisinin çok daha fazla olduğu bilinmektedir. Artık birbirine canavar görmüşçesine bakan laikler ile anti-laik diye tabir ettiğimiz kesim bir masanın etrafında oturur, konuşur ve ülke için faydalı işler yapar hale gelmişti. Kıbrıs zaferinin kazanılarak oradaki akan kanın durdurulması, harekat sonrasında Rumlarla bir anlaşmaya varılıp, adanın bugünkü sınırlarının çizilmiş olması hep bu barış ve uzlaşı çalışmalarının birer neticesidir.
Erbakan hocanın hoşgörü, diyalog ve uzlaşı anlayışının bireyden bütün insanlığa tahlil edilmesi gerektiğini vurguluyoruz. Bütün insanlık demek aynı zamanda bir ülkenin dış politikasına örnek getirmek demektir. 28 Haziran 1996’da kurulan, 28 Şubat 1997’deki post-modern darbenin etkileri ile 30 Haziran 1997 tarihinde bitirilen Refahyol hükümeti döneminde tarihimizin uzlaşı kültürüne dayalı en önemli birlikteliklerinden birisi olan İslam Birliği yani D-8’ler (Developing Eight – Gelişmekte olan 8 ülke) kuruldu. İslam dünyasının en büyük 8 ülkesi bir araya gelerek, Türkiye önderliğindeki dev bir organizasyona imza atılmış oldu. Böylelikle tarih boyu devam eden Şii-Sünni münakaşasına da en büyük darbe vurulmuş oldu. Burada bir diğer çok önemli mesele de D-8’lerin, önce D-60 yani tüm Türki Cumhuriyetler de dahil olmak üzere genişletilmesi ve ardından D-160 ile tüm mağdur ve mazlum ülkelerin dahil edilmesi hedefidir. İşte bu da bütün insanlığı kuşatan bir uzlaşı çalışması olarak tekrar harekete geçirilmek üzere tarihin tozlu raflarında beklemektedir.
Bir davanın büyüklüğünü kendi aleyhine de olsa ülkesinin ve ülke insanının geleceğini düşünerek aldığı kararlardan, attığı adımlardan anlayabilirsiniz. Milli görüş hareketinin merhum lideri Erbakan hoca bunu dört tane partisi kapatılmasına rağmen mensuplarını hep sağduyuya, suhulete davet ederek toplumsal çatışmanın önüne geçmek suretiyle defalarca göstermiştir. En son olarak, Türkiye’nin en büyük partisi olan, beş milyon üyeli ve iktidar olmuş Refah Partisinin kapatılma kararı açıklandığında; “Olay aslında tarihin akışı içerisinde fevkalade basit bir olaydır. Bundan dolayı huzuru, sükûneti muhafazaya her zamankinden daha fazla riayet etmeliyiz.” Diyerek tek bir vatandaşın bile burnunun kanamasına müsaade etmemiştir. İşte toplumsal barışın bozulması için yapılan türlü oyunlara bu kabil kararlar ile her defasında engel olan Erbakan hoca, tüm insanlığa da büyük bir siyaset dersi vermiştir.
Günü birlik kısır politikalara hayatının hiçbir anında zerre miktarı prim vermeyen Erbakan hoca, her daim olaylara en üst perdeden bakabilmiştir. Bu bakış açısı doğal olarak, sadece İslam aleminin değil bütün insanlığın kurtuluş reçetesi olarak yaşanmış ve kayıtlara geçmiştir. Batıl zihniyetin kurguladığı oyunlarda asla yer almayan Erbakan hoca her zaman İslam ölçülerine uygun kendi oyun planını ortaya koymuş ve dış mihrakların oyunlarını bozmuştur. Bu yazımızda, barış, huzur ve uzlaşmanın sağlanması için gereken çözüm önerilerini, Merhum Erbakan hocanın hayatından örneklerle özetlemeye çalıştık ama asıl olan dikkate alıp, üzerinde düşünerek uygulamaya geçirmektir. Son olarak Erbakan hocanın batı dünyasının dar bakış açılarını alt üst eden, binlerce felsefi düşünürün, tarihçinin, yazarın, yüzbinlerce eserinde izah edemediği, bütün insanlığı kuşatan, adeta bir hedef olarak tüm nesillere ve çağlara sunduğu şu cümlelerle son veriyoruz;
“Bizim davamız İslam’dır. Gayemiz Allah’ın rızasını kazanmaktır. Hedefimiz Hak nizamını hakim kılmaktır. Arzumuz tüm insanlığın saadetidir. Yolumuz cihattır. Yolumuz ikna metodudur. İnsanlığın kurtuluşu ancak İslam ile mümkündür. İslam ise Allah yapısıdır. Dolayısıyla mükemmeldir, eksiklik ve fazlalık kabul etmez. Bu dava için çalışmak herkese nasip olmaz. İster gecenizi gündüzünüze katıp bu hak dava için çalışın, ister yan gelip yatın. Bu hak davanın başarısını ne bir gün öne alabilirsiniz, ne bir gün geciktirebilirsiniz. Bütün mesele bu şerefli davada nasıl bir imtihan vereceğimizdir.”